« Okul
öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisedeki yaklaşık 17 milyon öğrenci 25 Ocak 2013
Cuma günü karne heyecanı yaşadı. »
Gazetelerde,
televizyonlarda, radyolarda, internet sitelerinde bu cümle ve türevi cümlelerle
bir karne gününü daha geride bıraktık.
Çocuklarımız,
kardeşlerimiz, kuzenlerimiz, yeğenlerimiz, torunlarımız ellerinde karneleriyle
yanımıza geldiler ya da telefon açıp bize karnelerindeki notları tek tek
okudular. « Aferin » dedik, mutluluklarını hissettik ya da
« Bundan sonra düzeltirsin » dedik, üzüntülerini farkettik, yine de
otoriteyi bozmadan « Demek ki, daha çok çalışman lazım » diye
ekledik, konuyu kapattık.
Bu
arada gazeteler, televizyonlar, radyolar, internet siteleri bizi sürekli
uyardı :
« Çocuğunuzun
karnesinde düşük ya da zayıf notu var ise, onu suçlamayın, yargılamayın,
aşağılamayın, şiddete başvurmayın ».
Yerden göğe kadar haklılar tabii ki, söylenecek birşey yok… Ama
konuşmalar hep aynı, hep aynı. O yüzden bir süre sonra insan bunları duymamaya
ya da umursamamaya başlıyor. Gelin artık şu karne konusunda farklı birşeylerden
bahsedelim, günümüz versiyonunu görelim şu işin.
Çoğumuzun
karnesi ilkokulda « Pekiyi »lerle doluydu, ortaokul ve lisede
takdirleri, teşekkürleri sıraladık. Günde bilmem kaç yüz soru çözdük, öyle ya
da böyle iyi bir üniversiteyi kazandık. Orada da şeref öğrencisi olduk,
üniversiteyi bitirdik. Bazılarımız işe başladı, bazılarımız yüksek lisansa. İşe
başlayanların erkenden burnu sürtüldü. Çok geçmeden, yüksek lisansı bitirip
kendini profesyonel hayatın kollarına bırakanların da başlarına aynı şeyler
geldi. Üniversiteyi kazanamayıp iş hayatına balıklama atmak zorunda kalanların
da tabii, hem de çok daha önce. Fakat sonuçta, üç ayrı yol da aşağı yukarı aynı
yere çıktı. Kimse mezuniyetinin ertesi günü hayal ettiği işi bulamadı, bilmem
kaç bin TL ile işe başlamadı, işe yönetici olarak girmedi, görmek istediği
kadar da saygı görmedi. Kimse, « bu dünyayı ben yarattım » diyemedi,
astığım astık, kestiğim kestik yapamadı, sustu kaldı, oturdu oturduğu yere.
Hayat !...
Hepimizin
ailesi şu ya da bu şekilde « Komşunun kızı sınavdan 5 almış, sen neden
alamadın ? » diye bize hesap sordu. « Böyle giderse sen ancak
çöpçü olursun » diyip hevesimizi kırdı. Sırf daha çok çalışalım da daha
iyi bir okula ya da bölüme girelim diye arkadaş gezmelerini, yatıya kalmaları,
televizyonu, bilgisayarı, ev telefonunu, cep telefonunu yasakladı. Biz de
onları dinledik ya da dinlemek zorunda kaldık hep hayallerimize ulaşmak
umuduyla. Sonra büyüdük. Ne oldu ? Kaba olacak biraz ama… Patladık… Hiç
birşey hayal ettiğimiz kadar mükemmel olmadı. Bir dünya hayal kırıklığı
yaşadık. Şimdi hacılar, hocalar, psikologlar, psikiyatrlar, antidepresanlar,
sakinleştiriciler… İyiyiz,
yiyoruz, içiyoruz, oturuyoruz hep birlikte.
Bu
kadar şey yaşadıktan sonra çocuklarınıza eziyet etmeyin.
Bırakın
sınıfın en başarılı çocuğunu, komşunun kızını, kardeşinizin oğlunu… Siz kendini
çocuğunuza bakın. Karşılaştırmayın. Çocuklarınızı kendisine ve çevresine zarar
veren hırs küpleri haline getirmeyin. Bırakın, kendileri gibi olsunlar,
insanları sevsinler.
A
şehrinden B şehrine bilmem kaç kilometre ile giden arabaların birbirlerini kaç
saat sonra yakalayacaklarını ya da bir musluğun havuzu doldurup diğer musluğun
havuzu boşaltarak ne zaman birlikte havuzu doldurabileceklerini önemsemeyin
siz. Ali’nin topu atamadığını, Veli’nin sütü içmediğini filan unutun yani.
Bunlar başarı getirmiyor. Getirseydi, bize getirirdi... Hepimize… Böyle basit şeyler için çocuklarınızı
hırpalamayın.
Çocuklarınıza
dil öğretin dünya vatandaşı olmaları için.
Bırakın
dünyayı gezsinler.
Onları
yaratıcı sektörlere yönlendirin.
« Özgün »
olmayı öğretin onlara, « tek » olsunlar, ölümsüz olsunlar.
Çocuklarınıza
insanları ve hayatı sevmeyi öğretin. Fakat çoğu zaman insanlar ve hayatla
uğraşmak zorunda kalacaklarını ve bunun için güçlü olmaları gerektiğini de
söyleyin.
Hayatı
bir yerinden yalamak, ileriye taşımak, hazmetmek ve hayatta başarılı olmak,
karnelerdeki notları almaktan çok daha farklı nitelikler gerektiriyor.
Çocuklarınıza bunları gösterin.
Soğuk
davranmayın, trip atmayın, el kaldırmayın, bağırmayın, kişiliklerine laf
etmeyin. Onları gerçekten sevin.
Doğrularıyla,
yanlışlarıyla çocuklarınızı kabul edin. Ama bütün bunların sorumluluklarını
taşımayı da öğretin.
İşte
2013 senesinde 27 yaş gözüyle karne heyecanı, stresi, sevinci, üzüntüsü. Fazla
mı iyi, fazla mı kötü bilmiyorum. Umarım kanınıza girmiştir söylediklerim.
Neyse..
Bu
kadar konuşmadan sonra…
Yine
de çocuklarınızın karnelerini imzalamayı unutmayın ki tatil dönüşü okulda sorun
yaşamasınlar.
*Bu yazı 27.01.2013 tarihinde Kocaeli Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
http://www.kocaeligazetesi.com.tr/root.vol?title=yirmi-yedi-yas-gozuyle--karneler-ve-hayat&exec=page&nid=499646
*Bu yazı 27.01.2013 tarihinde Kocaeli Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
http://www.kocaeligazetesi.com.tr/root.vol?title=yirmi-yedi-yas-gozuyle--karneler-ve-hayat&exec=page&nid=499646
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder