İlk yazımı, Başbakan’ın ODTÜ ziyaretinde çıkan olaylar ve sonrasında
çeşitli üniversitelerdeki tepkiler üzerine yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Fakat
Galatasaray Üniversitesi mezunu olup, bu hafta eski okulumdaki dayanışmayı,
seviyeyi, tepkiyi görmek çok çok çok hoşuma gitti ve bu konu ile bağlantılı bir
şeyler yazmaya karar verdim.
Haber sitelerinden birinde, Galatasaray Üniversitesi’nin ODTÜ’deki
olaylar ile ilgili kınama yayınladığını okuduğumda “Ya bizim üniversiteye bir şey
olmuş, ya da burada bir yanlış var” dedim. Birkaç saat geçmeden, sosyal
medyada, öğretim görevlilerinin bu açıklamaya katılmadıklarına dair yazdıkları
bildiri dolaşmaya başladı. Ne yalan söyleyeyim, içim rahatladı. Hala yaşadıklarını,
gördüklerini, duyduklarını, okuduklarını sorgulayan bir genç nüfus var diye...
Okuduğumuz yerli yabancı onca kitap boşa gitmedi diye…
Sanırım rektörler, kendi adlarına imza atmışlar ama yanlışlıkla üniversitelerinin
adını kullanmışlar. ODTÜ’deki şiddete karşı çıkanlar arasında Türkiye’nin en
iyi üniversitelerinde okuyan öğrenciler var. Bu konuda çok da mütevazı olmayıp
kendimi de bu gruba dahil edeceğim ve “biz” diyerek devam edeceğim.
Bazıları bir kitabı okurlar, sadece onu bilirler, ona inanırlar. “Biz”
yüzlerce kitap okuruz, onları biliriz, onlara sadece inanmayız bir de içinde
anlatılanları sorgularız. Dolayısıyla aklımızın yatmadığı şeylere “hayır”
demeyi biliriz. Üstümüze su da sıksalar, gaz da sıksalar, elleri coplu polisleri
de salsalar, ortada yanlış bir şey var ise, biz onu dile getiririz ve mantıklı
bir açıklama isteriz. Bizim demokrasi diye öğrendiğimiz şey, bu dönemdeki “kişisel
demokrasi tanımları”na uymamaktadır. Bu yüzden susturmaya çalışırlar, bu yüzden
şiddet uygularlar… Fakat uyguladıkları şiddet, vücudumuzda birkaç yeri kanatır,
morartır ama aklımızdan geçenleri yok etmez.
Tarih, yüzyıllardır anlatır düşünceler, korkuyla değişmez diye.
Bilinçli insanların kafalarındakileri değiştirmek için elle tutulur, gözle görülür,
mantıkla açıklanabilir kanıtlar gerekir. Ancak o zaman akıl kabul eder.
Benim, Korku İmparatorluğuna tavsiyem… Bundan sonra bir ya da birçok
kez daha böyle şeyler yaşanırsa diye:
Su, gaz, cop gibi şeylerle uğraşmayın… İlla birilerine bir şey atacaksanız, kitap atın… Eğer sizin dediklerinizi,
yaptıklarınızı ve yaptırdıklarınızı matematiksel verilerle doğrulayan kitaplar
bulursanız onları atın… Hatta o zaman kafamıza kütüphaneleri yıkın. Biz de
okuyalım, düşünelim, tartışalım. Doğrunun ne olduğuna elinde sopanızla siz değil, biz karar verelim.
* 30 Aralık 2012 tarihinde Kocaeli Gazetesi'nde yayınlanmıştır. Yazıyı, Kocaeli Gazetesi'nin internet sitesi üzerinden görmek için:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder